Death metal o kadar iyiydi ki, Death Metal 2 çıktı!
Normalde death metal ciddi ve sert bir müessesedir, fakat bir anda anaokulu şarkılarının melodisini duyarsanız, yüksek ihtimalle o murder metal’dir.
1985 yılında Chicago'da kurulan Macabre, ekstrem metal sahnesinde eşsiz bir yer edinen, kendine özgü “Murder Metal” tarzının yaratıcısı. Şarkı sözlerinde seri katiller, toplu cinayetler ve temel olarak gerçek suç hikayeleri anlatılmakta, hem de dümmmmmdüz sözlerle anlatılmakta. Ayrıca 1985’den günümüze kadar asla üyeler değişmemiştir ve 3 aga olarak bu ilginç tarzı yansıtmaya devam ediyorlar. Şarkılarının temalarından ötürü tarz olarak bu isme layık görülen, suç belgeseli ile metal müzik arasında bir çizgide işler üreten grup, 2003’de Murder Metal isminde bir albüm yayınladı.
Death metal, grindcore ve thrash metal elementlerini kombinleyen bir müzik tarzı var. Olayın ciddiyetini kaybettiği nokta ise anaokulu şarkılarının ve halk şarkılarının melodileri. Vokal tarzı da benzer şekilde ciddiyetten uzaklaşıyor ve aşırı tiz, ses çatlaması denilebilecek tuhaf bir ses rengine bürünüyor, bu yüzden Macabre dinlemek ortalama bir metal dinleyicisini dahi rahatsız edebilir. Murder Metal albümünü aslında şarkıların hikayesini özetleyerek (tabi internetten yardım alarak xd) sunmak istiyorum. Son bir not olarak belirtmeliyim ki, bu yazıyı oluşturmaya başladıktan sonra bahsedilen bütün katillerin hikayelerini en azından wikipedia’dan detaylı olarak okudum. Birkaç saatimi sadece bu olayları okumaya harcadım. Yazıda özet olarak anlatacağım, fakat hayatımın hiçbir evresinde bu kadar suç hikayesini peşpeşe okumamıştım :’)
Acid Bath Vampire: Ürkütücü denebilecek, Meshuggah’ımsı bir riff karşılıyor bizleri, bass gitarın hakimiyeti var. İngiliz seri katil John George Haigh anlatılıyor. Haigh, 1940'larda altı kişiyi öldürmüş ve cesetlerini sülfürik asitle eritmiş. Kurbanlarının mal varlıklarını ele geçirmek için bu yöntemi kullanmış ve "Asit Banyosu Katili" olarak tanınmış. Haigh, kurbanlarının kanını içtiğini iddia ederek vampir olduğunu öne sürmüş. 1950 yılında da idam edilmiş. Şarkının nakaratında, belirttiğim anaokulu şarkısı tadında bir melodi var, fakat sanırım bu melodi gerçek bir şarkıdan alıntı değil. İnternette aradım, yorumlara baktım, bulamayınca nota transkripsiyonu yapıp arattım ama yine de bulamadım :) Melodiyi tanıyorsanız eğer aydınlatabilirsiniz.
You're Dying to Be with Me: Thrashy bir riff ve cırtlak bir ses. Macabre’ın rahatsız ediciliği aslında vokalin bu cırtlak sesinden kaynaklanıyor. Bir yandan grubun müziğine bir kimlik kazandırdığını da söylemek mümkün aslında. Şarkıda İskoç seri katil Dennis Nilsen anlatılıyor. Nilsen, 1978-1983 yılları arasında en az 12 genç erkeği öldüren bir nekrofili. Aslında Jeffrey Dahmer ile oldukça benzerlik gösteriyor, eşcinsel ve ileri derecede nekrofili. Kurbanlarını boğarak öldürdükten sonra cesetleriyle cinsel ilişkiye giriyor, ve çoğunu parçalayarak evinde saklıyordu. Cesetlerden kurtulmak için parçalayıp tuvalete attıktan sonra kanalizasyonun tıkanması sayesinde bu eylemleri fark edilmiş ve yakalanmış. Kurbanlarının cesetlerini tuvalete göndermek gibi sıradışı bir temizlik alışkanlığı olan Nilsen, kanalizasyon işçilerine Londra tarihindeki en travmatik günlerini yaşatmış. 2018 yılında da hapisteyken ölmüştür. Şarkının isim seçimi ile katilin nekrofili olması arasında kelime oyunlu bir bağlantı var.
Fatal Foot Fetish: Yine groove / thrash havasında bir şarkı, bazı yerlerde speed metal rifflerine de göz kırpıyor. İlk defa bu şarkıda bahsettiği katilin ismini duyuyoruz, Jerry Brudos. Yine bir nekrofili vakası ile karşılaşıyoruz. Şarkı isminden de anlaşılacağı üzere, ayak fetişisti hatta ayakkabı fetişisti bir katilin hikayesini anlatıyor. Brudos, 1968-1969 yılları arasında dört kadını öldürmüş, cesetleriyle cinsel ilişkiye girmiş ve bazı kurbanlarının ayakkabılarını ve iç çamaşırlarını saklamıştır. "Ayakkabı Fetişisti Katil" olarak bilinen Brudos, 1969 yılında tutuklanmış, 2006 yılında hapishanede ölmüştür.
The Hillside Stranglers: Bir thrash metal parçası olarak dinlenebilecek havada, nakarat yine çocuk şarkısı havasında bir riffe sahip. Birbiriyle kuzen olan iki katil, Angelo Buono ve Kenneth Bianchi'nin cinayetleri anlatılıyor. Pezevenklik sayesinde bir gelir elde ederken onlara bağlı çalışan iki hayat kadını kaçıp kendini kurtarınca, bu kuzenler yeni hayat kadını arayışına çıkmış. 1977-1978 yılları arasında, kendilerini polis olarak tanıtarak genç ve hatta çocuk yaştaki 10 kızı kaçırıp, tecavüz ve işkence edip, hepsini boğarak öldürmüşler ve çoğunlukla şehrin tepelerinde cesetleri terk etmişler. Buono 2002’de hapishanede ölmüş ve Bianchi müebbet cezasını çekmeye devam ediyor.
Dorthea's Dead Folks Home: 1 dakika 9 saniye ile albümün en kısa parçası, yine failin ismini şarkı sözlerinde barındırıyor. Dorothea Puente isimli yaşlı kadın, geçmişteki hırsızlık suçlarının ardından hapisten çıktıktan sonra uslanmamış ve işin içine cinayet de girmiş. Huzurevi tarzında bir pansiyon işleten ve genelde yaşlı ve engelli kiracıları bulunan Puente, müşterilerinin sosyal güvenlik çeklerini, yani bir nevi emekli maaşlarını alıyor ve bu insanların kira ve bakımları için bir ücret olarak kullanıyordu. Fakat bu yaşlı ve engelli insanlara bakmak istemediği için onları öldürdü ve evinin arka bahçesine gömdü. Ölü insanların maaşlarını almaya devam etti. 1988 yılında tutuklanmış ve yedi cinayetten suçlu bulunarak ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır. 2011 yılında hapishanede ölmüştür.
The Iceman: Müzikal olarak diğer şarkılarla benzerlik taşıyan parça, mafya için çalışmış Richard Kuklinski isimli tetikçiyi anlatıyor. Suçlu bulunduğu 5 cinayet olsa da, kendisi 100 - 200 civarı insan öldürdüğünü iddia etmiş. Kurbanlarını dondurarak cesetlerin ölüm zamanını gizlemeye çalıştığı için "The Iceman" lakabını almıştır. 1986 yılında müebbet cezası alıp, 2006’da hapishanede ölmüştür. Cesetleri dondurarak taze tutmak, aslında bir kasabın pazarlama stratejisi gibi görünüyor. Ama kendisi müşteri memnuniyeti konusunda pek başarılı olamamış gibi. Albümde ilk defa bir gitar solosuna rastlıyoruz bu arada, bana da güzel bir sürpriz oldu.
Poison: Küçük yaşta ailesini ve arkadaşlarını zehirleyen İngiliz katil Graham Frederick Young'un hikâyesini anlatıyor. Üvey annesini zehirleyip ölümüne sebep olan Young, daha sonra babasını, ablasını ve okul arkadaşlarını zehirlediği anlaşılınca bir çeşit akıl hastanesine yatırılıyor. 14 yaşından 22 yaşına kadar hastanede kalan bu genç manyak, içeride kaldığı yıl sayısı kadar insan öldüreceğini dahi söylemiş. Ayrıca Naziler ve Hitler ile ilgili hayranlığı olduğu biliniyor. Depocu olarak işe girdiği yıllarda, çay ve kahvelerine antimon ve talyum katmak suretiyle, iş arkadaşlarını çeşitli dozlarda zehirlemiş, bazılarının da ölümüne sebep olmuştur. 1972’de müebbet cezası almış ve 1990 yılında hapishanede ölmüştür. Şarkı olarak Poison, diğer parçalara benzer olsa da biraz daha punk havasında. Arada kıvrak manevralar yapan bir bass gitar olmasa standart bir punk şarkısı olarak dinlenebilir.
Werewolf of Bedburg: Albümün en uzun parçalarından ve birkaç nakarat tekrarı var. Müzik olarak en ürkütücü havayı bu şarkıda duyuyoruz. Bu parçada çocuk şarkısı melodileri yok ve daha tekdüze ve rahatsız edici bir riff var. Sözleriyle ise 16. yüzyılda Almanya'da yaşayan ve kurt adam olduğuna inanılan Peter Stumpp anlatılıyor. Kurtadam olarak bahsedilen bu ucube yaratık, kadınları, çocukları ve hayvanları öldürüp onların kalbini ve beynini yiyen ve kanlarını içen bir yamyam. Ayrıca kendi kızı ile ensest ilişki yaşadığı ve kendi oğlunu öldürüp cesedi soğumadan onu yediği biliniyor. Bunca işkence ve yamyamlıktan sonra kendi ölümü de bir o kadar vahşice. Stumpp’ın suç ortakları olan kendi kızı ve metresi olan kadın önce boğularak öldürülmüş. Kurtadam Stumpp ise önce bir tekerleğe bağlanıp yuvarlanarak derisinin vücudundan kopması sağlanmış. Ardından vücudu, kızgın kerpeten ile 10 parçaya bölünmüş ve kolları ile bacakları koparılmış. Kör bir balta ile mümkün olduğu kadar acı çektirilerek bütün uzuvları parçalanmış. Finalde de kafası kesilmiş ve suç ortakları ile birlikte ateşe atılmış. Cadı avı kavramının hala mevcut olduğu bu yıllarda hak ettiği cezayı bulmuş diyebiliriz sanırım.
Morbid Minister: "Toy Box Killer" olarak bilinen David Parker Ray'in hikayesi anlatılıyor. Bugünkü konumuz olan bu manyak ise, çok uzun yıllar boyunca, tasarlamış olduğu bu işkence odasında sürekli olarak yeni kurbanlar bulup, onlara işkence ve tecavüz ettiği biliniyor. Karısı da ona işbirlikçilik yapmış ve karısı, arkadaşları ve hatta köpeğini bu tecavzülere ortak etmiş. Kurbanları ile yeterince tatmin olduktan sonra onlara “barbitürat” verip hafıza kaybı yaşamalarını sağlamış ve sağ halde dışarı attığı kurbanlar bu işkenceleri hatırlamadan hayatına devam etmiş. Yaklaşık 60 farklı kurbanına işkence ve tecavüz etmiş olmasına ve hatta kurbanlarını öldürüp gömdüğünü söylemesine rağmen, cesetler bulunmadığı için cinayetten yargılanmamış.
The Wüstenfeld Man Eater: Albümün içinden en çok dinlediğim parça. Biraz progresif öğeler de var, Sadece 8 dize ile, albümde yer alan en modern “cinayet” anlatılıyor. Hatta albümün çıkış tarihinden 1-2 yıl öncesine ait bir olay. Armin Meiwes isimli bir adam, 2001 yılında Almanya'da bir internet ilanı oluşturuyor. Öldürüp bedenini “yemek” için gönüllü bir kurban aradığını belirten bir ilan giriyor. Bernd Brandes isimli 43 yaşındaki biseksüel bir adam bu ilanı görüp cevap veriyor ve kendi bedenini yemesi için yamyamına rıza gösteriyor. Meiwes’in evinde video kaydı da alınan bir gönüllü yamyamlık olayı yaşanıyor. Çeşitli ilaçlar ile dolaşım sistemi yavaşlayan kurbanın penisini kesip, birlikte yemeye çalışıyorlar fakat çiğnemeye müsait olmadığı için pek de başarılı bir girişim olmuyor. Hatta tam da Cem Yılmaz’ın penis kesme hikayelerini taklit ettiği gibi, kestiği penisi baharatlayıp tavada kızartıyor. Daha sonra banyoda yavaşça kan kaybettikten sonra Meiwes kurbanını öldürüyor ve vücudunu şişe takıyor. 10 ay boyunca toplam 20 kilo kadar etini yiyor. Bütün bu gönüllü cinayetin yaşandığı 4 saatlik video hiçbir şekilde yayınlanmamış. Ayrıca metal dünyasında Macabre dışında bazı grupları da etkilemiş bu vaka. “Bloodbath - Eaten”, “Rammstein - Mein Teil”, “Marilyn Manson - Eat Me, Drink Me”, “Ozzy Osbourne - Eat Me” tam olarak bu olaydan esinlenmiş.
Diary of Torture: Nakaratında Tarantella Napoletana isimli İtalyan halk şarkısının melodisini kullanan bu parça, Amerikalı seri katil Robert Berdella'yı anlatıyor. The Collector isimli filmden etkilenen manyağımız, aslında başarılı bir öğrenci olmasına rağmen uyuşturucu ve alkole düşkünlük göstermiş. Torbacılık yaparken yakalanmış ama salıverilmiş. Gençliğini nispeten vukuatsız geçirmesine rağmen 35 yaşında alıkoyma, işkence ve cinayet fantezilerini gerçekleştirmeye başlamış. Yine bir eşcinsel olan bu katilimiz, kurbanlarına elektrik verme, vücut bütünlüğünü bozma, envayi çeşit cinsel taciz gibi çeşitli sadist eylemlerle şiddeti gittikçe artan işkenceler uygulamış ve 6 farklı adamı öldürmüş. 7. kurbanı bu işkence odasından kaçmayı başarmış ve Bardella’nın yakalanmasına neden olmuş. Diğer katillerin de çoğu gibi müebbet cezası almış ve 1992’de hapishanede ölmüştür.
Jack the Ripper: Bu sefer Macabre’a ait olan bir isim uyarlaması yerine, katilin bilinen ismi şarkı ismine verilmiş. Anlatılan katil hikayeleri arasından en bilineni, bizde de Karındeşen Jack olarak bilinen Jack the Ripper. Karındeşen Jack, 1888'de Doğu Londra'da beş kadını öldürmüş, kurbanlarının vücutlarını korkunç şekilde parçalamıştır. Cinayetlerin çözülmemesi, Jack the Ripper'ı tarihin en gizemli suçlularından biri yapmıştır.
Fritz Haarmann der Metzger: Albümün kapanış parçası ilginç şekilde 12 dakika 49 saniyeden oluşuyor. Fakat 4 buçukuncu dakikada aslında şarkı bitiyor ve rüzgar, kuş cıvıltıları, köpek havlaması gibi çeşitli çevresel sokak sesleri dinliyoruz. 11. dakikada ise müzik tekrar giriyor. Ve şarkının sözleri Almanca. Almanya'nın Hannover kentinde "Hannover Kasabı" olarak bilinen Fritz Haarmann'ı anlatıyor. Haarmann, 1920'lerde genç erkekleri hedef alarak 24'ten fazla cinayet işlemiş. Cesetlerin bazılarını parçalayıp etlerini satan Haarmann, kurbanlarının etlerini yediğini de itiraf etmiş. 1924 yılında tutuklanmış ve 1925'te giyotinle idam edilmiştir.
Macabre çok büyük bir dinleyici kitlesine sahip bir grup değil, yaptığı müzik de son derece niş ve kulak tırmalayıcı. Jamey Jasta’nın bu tarz death metal işleri ile ilgili olarak “korku filmi izlemeye benziyor” tespitini en net gördüğüm örnek bu grup oldu. Eğer metal müziğin ekstrem tarafları size hitap etmiyorsa, albümü önermem. Çünkü kendinize işkence etmekle sonuçlanacaktır. Eğer death metal’in de biraz ötesinde, goregrind veya slam gibi türlere tahammülünüz var ise, bir çeşit sabır testi olarak bu albümü kesinlikle öneririm.
Son not: Eğer bu ucube tarz size de kıyıdan köşeden hitap ediyorsa, grubun 2000 çıkışlı Dahmer albümünü de öneririm.
Comments