Cryptopsy - As Gomorrah Burns / Albüm İncelemesi
- Alperen Gürsoy
- 2 Nis
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 3 Nis
Kavgaya girer gibi albüme giren Cryptopsy albümü!

Technical death metal türünün en lezzetli örneklerinden, Kanada’lı grup Cryptopsy’nin 2023 çıkışlı As Gomorrah Burns albümü, dinledikçe daha çok öfkelendiren, öfkelendikçe daha çok dinlenen bir cevher gibi.
Kuruluşundan bugüne orijinal üye barındırmayan Cryptopsy, 80’lerin sonunda kuruldu ve bu güncel isimleriyle ilk albümününü 1994’de yayınladı. İlk zamanlarında büyük oranda old school death metal yapan grup, seneler içinde değişen üyeler sayesinde jazz ve fusion elementlerini de ekleyip, zaman zaman hayranlarının kafasını karıştırmış. Melodic öğeler, deathcore elementleri derken işin brutal kısmı bir süre askıya alınsa da, son albümlerinde vahşeti saf halde görebiliyoruz.
Yazar olarak biraz kişisel deneyimlerimle başlayayım. Pek kıymetli Cryptopsy, 2023 yılında ülkemizde konsere gelmişti. Ashes Shall Reign Asia Tour olarak isimlendirilen, bu albümün asya turnesinde İstanbul ayağında bize de uğramışlardı. Grupla tanışmam konserde olmadı elbette, fakat konsere yeterince hakkını veremeden gitmişim, bunu çok sonra fark ettim. Setlist’e baktığımda ise 8 şarkılık bu albümdeki 4 favorimden 3 tanesini çalmışlar. Konser öncesi daha ziyade grubun hit şarkılarına kulak verdiğim için, Slit Your Guts olmak üzere None So Vile parçaları ile vakit geçirmiştim. Asıl cehveri keşfedememişim.
Özellikle son bir ayımı kombine kapatan bir albüm oldu, normalde bu kadar fazla defa bir albümü baştan sona dinlemem, şimdiden 2025’in en çok dinlenen albümü olması kesinleşmiştir sanırım.

Gümbadagümbam diye giren şarkıları seviyorum. Bu albümün hem açılış parçası hem de ikinci parçası tam olarak bu şekilde, pusuya düşürülmüş gibi hiç beklemediğiniz anda saldırıya geçiyor. Technical death metalin şanındandır, sürekli olarak time signature değişikliği görebiliyoruz şarkıların genelinde. 4/4lük kafa sallarken 3/4 ölçüye geçip, 4/4’e geri dönmesi çok olağan onlar için.
Lascivious Undivine, You’re mine cümlesi ile başlayan şarkı, takıntılı bir sapığın ruh halini anlatıyor. Ultra brutal olmayan bir vokal, yer yer scream barındıran bir feryat havası var şarkının bazı yerlerinde. Albümün çoğunda olacağı gibi, davullar son derece hızlı ve teknik. Genre ismine yakışan teknikaliteyi çoğu parçada görüyoruz. Fakat tempo yavaşlamaları da yok değil. Bolca yeni riffler şarkıyı epey dinamik kılıyor. Şarkının kapanışına doğru ‘gidip birilerini mi dövsem’ diye düşünürken, hiç hız kesmeden ikinci şarkı giriyor.
BOOM! AAAAAAAAAAAH! Yumruk gibi bir giriş. In Abeyance, albümün en çok dinlediğim parçası oldu. Bahsettiğim sürekli 4/4 3/4 ölçü değişimi şarkının çoğunda devam ediyor. Headbang düşmanı bir uygulama olsa da, alıştıkça daha çok sevdim. Davullar yine tüfek gibi. Not anymore not anymore şeklinde tekrarlanan bölüm, nedensizce Rage Against The Machine’in ‘fuck you I won’t do what you tell me’ sekansını hatırlattı.
Goddless Deceiver işlerin biraz daha sakinleştiği yer oluyor. Yine kavgaya girer gibi bir giriş, sonrasında ağır bir riff, verse içinde hardcore tarzı ile özdeşleşmiş bir BLEAGH, ve albümün ilk gitar solosu. Baterinin biraz soluklanıyor ve biz de ilk defa melodik bir sekans duymuş oluyoruz böylece. Şarkının sözleri bir cadı avı hikayesi anlatıyor.
Ill Ender, albüm içinde en az değişen rifflerin olduğu parça olabilir. Bass gitarın sesteki üstünlüğü fark ediliyor. Şarkının sözleri, amerikada pek bir yaygın olan bir konuyu işliyor. Akran zorbalığı ve bunun sebep olduğu depresyon ve öfke hali, şarkının son bölümünde bir “school shooting” ile sonuçlanıyor. Fakat işlerin düzelmesi gerekirken her şeyin daha kötü hale geldiğini anlatıyor.
Flayed The Swine, melodik başlayacakmış gibi yapıp yine kavga riffleri ile karşılıyor bizi. Nakaratını en sevdiğim parça oldu, roast this vile motherfuckaaaaaaaah şeklinde tatlı bir tonda eşlik edilesi bir isyan, feryat. Şarkının konusu zannediyorum ki internet trollüğü kültürünü ve kişinin bu kavrama duyduğu öfke. Bahsedilen troll’lük belli ki bu hepimizin karşılaştığı internet trolleri. Albümün genelinde olduğu gibi, bu şarkının sonunda da trol kişinin gebertilmesi anlatılıyor. Safi öfke, safi nefret. Dinledikçe daha çok sevdim, sevdikçe daha çok dinledim. Bir gitar solosu da burada var.
The Righteous Lost, en karmaşık parça olabilir. Bass gitarın slap ile çaldığı bir intro, bol bol kaotik riffler, daha sonra tempo düşüşü ve melodik manevralar. Şarkının konusu, insanların zayıflıklarını kullanarak yalan söylemek, hırsızlık yapmak, insanları kandırmak, onları sömürmek gibi bilimum manipülasyon içerikli suç. Bütün bu şerefsizce eylemler bana çok tanıdık geliyor.
Obesiant, bir death/doom parçasını anımsatır şekilde çok ağır bir tonda başlıyor. Kavgaya girer gibi şarkıya girme tekniği bu seferlik es geçilmiş, fakat bu parçanın çıkışı ile bir sonraki parçanın girişi birbirine bağlanıyor, güzel bir sekans oluşturmuş. Şarkının sözlerinden anladığım kadarıyla, bir kontrol edilme hali anlatılıyor. Kişiyi yine bir cinayete teşvik ediyor, sanırım albümün daha önceki şarkılarında anlatılan kötüleri öldürmemiz gerekiyor.
Obesiant’ın çıkış riffi ile başlayan, albümün kapanış parçası Praise The Filth. Yani pisliğe övgü. Yine karanlık bir riff, gitarın teknikalitesinden olmasa da baterinin üstün çabaları ile bamagüme bir deneyim sunuyor. Sosyal medyanın sahteliği anlatılıyor. Kameralara gülümserken içerisinde kan ağlayan birinin feryadı. Finalde de intihara yöneliyor. 1 dakikanın üzerinde azalarak biten bir çıkış riffi ile biz de albüme veda ediyoruz.
Albümün artıları: kavga dövüş hissiyatını, çıplak elle otobüs yumruklama hissiyatını muazzam veriyor. Albümün eksileri: yok. Geçtiğimiz bu zor zamanlarda içimizde bulunan öfkeyi fiziksel olarak dışarı yansıtamıyoruz ne yazık ki. Bizim yerimize öfke kusan, kurgusal olarak bu nefretin fiziksel dışavurumunu anlatan bu albüm size de iyi gelebilir. Tabi teknik death metale tahammül edebiliyorsanız.
Commentaires