Merhabalar!
Sınav haftam sonunda bitti, haftalardır üzerinde çalıştığım bir grup incelemesiyle huzurunuzdayım.
Red’i yeni keşfettim, ve neden bu kadar geç kaldığıma şaşırıyorum. Kült şarkılar arasına girebilecek potansiyele sahip parçaları olan bir grubu tanıtayım biraz.
2002’de ikiz kardeşler Anthony (gitar) ve Randy Armstrong (bass) tarafından kuruldu. Grubun ilk kadrosunda ayrıca Michael Barnes (vokal) ve Andrew Hendrix (bateri) vardı. Şu an ise grup Barnes ve Anthony kardeşlerden oluşuyor. Grup, müzik kariyerlerine katıldıkları festivallerden sonra başlıyorlar.
Aslında din tendanslı bir grup, Christian rock yapmalarıyla da tanınıyorlar. Zaten kariyerlerinin başlarındayken Christian rock coverları yapıyorlar, daha sonra beste yapmaya başlıyorlar ve hard rock’a yöneliyorlar.
Eğitimlerini tamamladıktan sonra Audio Adrenaline gitaristi Barry Blair’in onları internet üzerinden bulması ve kayıt yapmaya davet etmesi üzerine Nashville’e taşınıyorlar. Grubun kurucuları olarak da bildiğimiz Barnes ve Armstrong kardeşler iş bularak çalışmaya başlıyorlar, bir yandan da boş zamanlarında kendilerine özgü bir müzik stili oluşturmaya çalışıyorlar. İlhamları arasında Linkin Park, Sevendust ve Chevelle var. Şarkılarına yön veren şeyin duygular olmasını istiyorlar.
İsimlerinin “kısa, anlamlı ve kolayca hatırlanabilen” bir isim olmasını isteyen grup, benzer grupları araştırıyorlar ve “Red” isminde karar kılıyorlar.
Rob Graves ile beraber uzun süre çalışmaları sonrası dört demo çıkarıyorlar. Grup ilk demolarını kaydettikten sonra Essential Records ile anlaştılar ve albüm için hazırlanmaya başlıyorlar. Hendrix’in ayrılması sonucu Hayden Lamb baterist olarak gruba dahil oluyor.
End of Silence (2004-2008)
Albüm için iki sene çalıştıktan sonra Haziran 2006’da “End of Silence”ı çıkardılar. Albümdeki şarkılar grubun klasik müziğe olan ilgisini yansıtabilmek adına orkestral melodiler de içeriyordu. Bu albüm gruba ilk Grammy’lerini kazandırdı.
Red, “End of Silence”ı bir turneyle dünyaya tanıttı. Turnede Three Days Grace, Breaking Benjamin ve Candlebox gibi ünlü isimler de vardı.
Kasım 2007’de geçirdiği kaza sonucu zaten incinmiş omzuna tekrar darbe alan Lamb, 2008’de gruptan ayrılmak zorunda kaldı ve arkadaşı Joe Rickard gruba katıldı.
”Breathe Into Me”yi dinlemeyeni polis yakalıyormuş, ben öyle duydum yani. Hayata bağlanmak, birine yaşamı bağlıymışçasına tutunmak, umut ve umutsuzluk: tek bir paket halinde hepsi.
Innocence & Instinct (2008-2010)
Birinci albümlerinden hemen sonra ikincisi için çalışmaya başlayan grup, “Innocence & Instinct”i Şubat 2009’da çıkardılar.
Albüm onlar için “ilham ve felaket fırtınasından” çıkmıştı. Altı hafta süren bir kayıt sürecinden sonra çıktığı düşünülürse, gayet mantıklı.
Şubat 2009’da çıktı, çıkar çıkmaz da Billboard 200’e 15.sıradan girdi. Albümdeki “Shadows” parçası Breaking Benjamin kurucusu Benjamin Burnley ile yazılmıştı. “Fight Inside” Radio & Record Chart’ına birinci sıradan giren ilk Christian rock parçası oldu.
Albümün çıkışından sonra Lamb ve Rauch grubu terk etti, ve Rickard tam zamanlı bir üye oldu. Rauch gruptan çıkmasına rağmen yazmaya devam etti.
2010’da “Innocence & Instinct” GMA Dove Ödülleri’nden “Yılın Albümü” ödülünü aldı.
Red, 2009-2010 arası Saving Abel, Pop Evil ve Taddy Porter ile turne yaptılar.
Until We Have New Faces (2010-2012)
Grup turnedeyken yeni materyalleri üzerinde çalıştılar, durdukları yerlerde kayıt yaptılar. Barnes’ın söylediğine göre grup, albümü benliğini bulmak üstüne kurmak istedi, ve bir sürü kaynaktan ilham aldılar. Bunlardan biri de C.S Lewis’in “Till We Have Faces” romanıydı. (Okumadım, ama bu yazıyı bitirdikten sonra kitapçıya gidiyorum.)
Albüm Şubat 2011’de çıktı, ve bunu söylemem gerek, inanılmaz bir reklamdan bahsediyoruz. Grup internet üzerinden bir teaser videosu oluşturdu, videoda bir parşömen kağıdı üzerinde grubun adı yakılıyor ve albümün ismi ortaya çıkıyor. Red ayrıca hayranlarından yüzlerinin fotoğraflarını atmalarını rica etti, bu hayranlara “Feed the Machine” parçasını indirmeleri için kodlar verildi. Mozaik bir posterin yapımı için hayranların fotoğrafları kullanıldı.
Favori albümüm bu, benliğini bulma konusu zaten hep düşündüğüm ve benim için önemli bir konu, ki bunun bir albümde böyle işlenmesi albümün bana hitap etmesindeki en büyük neden. İkincisi de riff’ler. Ayrıca albümün kapağı da çok hoşuma gidiyor.
Favorileri konuşalım biraz, “Feed the Machine” ve “Faceless” en sevdiklerim oldu bu albümden. Zaten bu albüm kariyerlerinde alternatif rock’a kaymalarının başlangıcı, melodiler ve parçaların enerjisi de bu yüzden önceki albümlerden ayrılıyor. “Let It Burn” sözleriyle çok dikkatimi çekti, tam bir sorgulama hakim parçaya. Sorulara cevap bulmak, umutsuzluk ve kalp kırıklığı, davulun verdiği akılda kalıcı ritim ve solistin şarkıyı hissederek söylemesiyle birleşerek insanın aklına kazınıyor. Ayrıca pes etmek, ama buna rağmen merak etmek ve soru sormak parçada harika bir şekilde işleniyor.
Release the Panic (2012-2014)
Red’in bu albümde farklı bir yapımcıyla çalışma yoluna girmesi, albümün melodik tarafını alternatif rock’a kaymasını açıklıyor. Yaklaşık bir buçuk yıl albüm üzerinde çalıştıktan sonraki iki sene kayıtla geçiyor. Kasım 2012’de “Release the Panic” tekli olarak çıkıyor. Billboard 200’a 7.sıradan giriş yapıyor ve ilk haftadan 41.000 kopya satıyor.
“Release the Panic” EP olarak Nisan 2014’te piyasaya sürülüyor. Orkestral tınıların orijinal şarkılara eklendiğini görebiliyoruz. Sekiz şehirlik turneden önce Love and Death bateristi Dan Johnson Rickard’ın yerini alıyor.
Of Beauty and Rage (2014-2017)
Beşinci albümleri olan “Of Beauty and Rage”de grup “Release the Panic”i yaratma sürecinde öğrendiklerini ve neleri farklı yapmak istediklerini konuştular. Albüm üzerinde çalışırken bir kar fırtınasının olması kayıt öncesi süreci hızlandırdı.
Dört demo çıkarttılar, içerik olarak müzik yapma motivasyonları ve hayranların dinlemek istedikleri vardı. Grup aynı zamanda “kalp kırıklığı ve kayıp” üzerine yoğunlaşarak “Descent” ve “Ascent” isimli iki enstrümantel parçayı koymaya karar verdiler.
Albüm Şubat 2015’te çıktıktan hemen sonra Billboard 200’e 11.sıradan girdi. Ocak 2016’daysa albümün yapım ve düşünce hikayesini anlatan “The Ever” grafik romanı çıktı.
Gone (2017-2018)
Kasım 2016’da çalışmaları başlayan albüm Ekim 2017’de çıktı ve Billboard 200’e 13.sıradan girdi. Grup, Mart-Nisan 2018’de Lacey Sturm, Righteous Vendetta ve Messer ile turladı.
Declaration (2019-şu an)
Ocak 2019’da Youtube üzerinden artık Sony Records’a bağlı olmadıklarını açıklayan grup, sonraki albümlerini bağımsız kaydedeceklerini söyledi. Ayrıca Dan Johnson’ın da gruba katılmasıyla grup 2014’ten beri ilk defa dört kişi oldu.
“The Evening Hate”in çıkmasıyla turne tarihlerini açıklayan grup, “Innocence & Instinct”in 10.yılı için turneye çıktılar.
“Declaration” Nisan 2020’de çıktı ve Billboard 200’e 61.sıradan girdi. Şubat 2021’de grup Dan Johnson ile yollarını ayırdıklarını ve Brian Medeiros’un bateriye geçtiğini açıkladı.
Biraz trajikomik bir ayrıntı: bu yazıyı yazmam kadar uzun sürdü ki, ben bitirene kadar grup yeni tekli çıkardı. Butter ile işbirliği olan parça sözsüz, elektro sevenler için ideal. Linki şöyle bırakıyorum:
Bomba haberi sona sakladım: 31 Mart’ta IF Beşiktaş’ta konser var! Umarım şarkıları hep beraber bağıra bağıra, ses tellerimiz kopana kadar haykırarak söyleriz. Konserde görüşürüz!
Comments