top of page
Yazarın fotoğrafı Ayberk Kaan Güneş

Müzikli Hikayeler - Lammendam

Güncelleme tarihi: 10 Kas

La Dame Blanche, The White Lady, Beyaz Kadın… Özellikle Almanya ve civar coğrafyalarda bahsedilen “Beyaz Kadın” efsanesi, kökenini ta Avrupa’nın pagan zamanlarına dayandırıyor. Avrupa pagan kültünde doğurganlığı, aileyi, kaderi ve bereketi simgeleyen “Matronae”in izlerini Kuzeybatı Avrupa kazı alanlarında, bazen Keltçe bazen de Almanca isimleriyle sürmek mümkün. Paganlıktan tek tanrılığa geçen her kültür gibi Avrupa da Hristiyanlaştıkça daha önce iyi niyetli kabul edilen doğa ruhu ve tanrılar ürkütücü ve şeytani bir form alıyor. Bu değişimden nasibini alan Matronae, “Beyaz Kadınlar” (Dames Blanches / Weiße Frauen) ismiyle Kuzeybatı Avrupa’da yeniden hayat buluyor. Yüzyıllar boyu Beyaz Kadınlar bir görünüp bir kaybolan, acı ve masumiyeti simgeleyen, pek zararı olmayan mitsel varlıklar olarak önemsiz bir yere atılsa da 17. Yüzyıla doğru bir “Beyaz Kadın” hayaletiyle alakalı oldukça nahoş hikayeler yayılmaya başlıyor. Hikâyenin Kuzeybatı Avrupa ve Kuzey Amerika’da değişen farklı yöresel versiyonları olsa da hepsi ortak bir tema içeriyor: Beyazlar içerisinde, izbe bir kalede yaşayan bir kadın, birden fazla erkeği cezbediyor ve tuzağa düşürüp aldatıyor. Yaptıkları açığa çıkıyor, erkeklerden biri veya birkaçı Beyaz Kadın'ın içinde olduğu kaleyi kundaklıyor. Yana yana can veren Beyaz Kadın ise özellikle erkekleri öldürmeye hedefli, kötücül bir fantazmaya dönüşüyor.


Eski Avrupa mitinde Matronae


Şimdi, ben bu hikâyeyi neden anlattım? Çünkü Carach Angren’in gitarist ve vokalistliğini üstlenen Dennis "Seregor" Droomers aslen Hollandalı. Tıpkı biz büyürken bize anlatılan cinli hikayeler gibi o da çocukluğunda bu Beyaz Kadın hikayesini duymuş ve çok etkilenmiş. İşte bu sebeple grubun çıkış albümü olan Lammendam(2008) tamamen bu Beyaz Kadın hikayesi üzerine kurulu. Tabii, sonsuz varyasyonu olan bu yöresel efsane bir başlangıç noktası olarak kullanılmış ve bu başka hiçbir şeye benzemeyen albümle bambaşka bir boyuta taşınmış.

Barbara Radziwiłł'in hayaleti - tuval üzerine yağlı boya


Lammendam’ın vahşet ile gerilim arasında düzenli olarak gidip gelen albümü “Het Spook Van De Leiffartshof” (Leiffartshof’un Hayaleti) ile adeta bir gerilim film sahnesi gibi açılıyor. “A Strange Presence Near the Woods” ile bu Beyaz Kadın imajının ilk alametlerini alıyoruz; beyaz giysi, kararmış bir kalp, yanmış bir kale ve insanlara izlendiğini hissettiren, uğursuz bir hayalet.  “Haunting Echoes From the Seventeenth Century” ile müzikal ve sözel arkaplanı inşa edilmiş hikâyeyi kronolojik bir sırayla dinlemeye başlıyoruz. Sjilvend adlı küçük bir kasabadayız. Kasabanın pek bir olayı yok gibi duruyor ancak bizi lanetli bir tarih bekliyor: Zamanında De Leiffartshof ismiyle anılan bu bölgede aynı kadın tarafından ayartılan iki soylu erkekten bahsediliyor. Folklorda yer alan efsane aynı biçimle anlatılıyor; erkeklerden bazıları durumu anlıyor ve kadını öldürüyor. “Phobic Shadows and Moonlit Meadows”la Beyaz Kadın’ın son anlarında kalesinin içinde yanarken çektiği acıya şahit oluyor, bu acıya “Hexed Melting Flesh” ile ağıt yakıyoruz. Kadın ölüyor ancak asıl hikâye şimdi başlıyor.

Avrupa folklorunda "Beyaz Kadın"

Beyaz Kadın hiç vakit kaybetmiyor ve “The Carriage Wheel Murder” ile hemen ertesi gün kendisine sonsuz azap çektiren adamı at arabasından düşürerek öldürüyor ancak içindeki hırs dinmiş değil. Kendisine bu acıyı çektirenin yalnızca bir kişi olmadığını biliyor. Gerçekten de “Corpse in a Nebulous Creek”te yol açtığı o korkunç geceyi ve yangını unutamayan erkeklerden biri olan Manfred’i yavaş yavaş intihara sürüklüyor. Çeşitli psikozlar ve majör depresyon geçiren Manfred, Beyaz Kadın tarafından uçurum kenarına çekiliyor ve aşağı itiliyor. Böylece intikam, bu sefer soğuk yeniyor. Enstrümental “Invisible Physic Entity” bize hikâyenin henüz bitmediğini işaret ediyor. “Heretic Poltergeist Phenomena” bize Beyaz Kadın’ın iki dünya arasında sıkışmışlığını ve çaresizliğini vurucu biçimde betimliyor. “La Malediction de la Dame Blanche” ile Beyaz Kadın’ın sıkıştığı düzlemden kurtulamadığını, Fransız köylülerince hala görüldüğü, korkulduğu ve dilden dile yayıldığını anlıyoruz. Albümün standart versiyonu burada bitiyor ama bonus parçalı versiyonunda bu hikâyenin farklı coğrafya ve zamanlarda, bazen de bir Kahverengi Kadın imajıyla tekrar ettiğini gösteren üç adet şarkı bulunuyor.

1935'te çekilen ve "Kahverengi Kadın"a ait olduğu iddia edilen fotoğraf


Albümü ilk dinlediğimde folklordan beslenmesini ve adeta bir “müzikli hikaye anlatısı” tarzını oldukça beğenmiştim. Carach Angren’in bütün albümleri benzer bir konsept taşısa da, Lammendam’ın bende hep apayrı bir yeri var. Umarım bu hikayeden albümü tekrar tekrar dinleyecek kadar çok, ama Beyaz Kadın’dan ürkmeyecek kadar az etkilenirsiniz. Sağlıcakla kalın!


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page