Opioid madde bağımlılığı ile radikal bir örgütün tetikçiliğinin yaptırıldığı, bir fedai konumuna getirilmiş ana karakterimizin sürekli içinde bulunduğu gerçeklikleri, ve bu gerçekliklerin içindeki değer yargılarını sorguladığı bir hikâye… Hayır, Alamut’tan değil, Queensrÿche’ın Operation: Mindcrime albümünden bahsediyorum. Dönemine göre oldukça ileri bir iş olan albüm, grubun o dönemki vokalisti, ve albümün arkasında yatan asıl zihin olan Geoff Tate’in büyüdüğü Washington metropolünün kronik sorunları ile taşınmış olduğu Kanada’da ahbap edindiği Quebec ayrılıkçı hareket üyelerinden besleniyor. Dolayısıyla bu konsept albümde madde bağımlılığı, komplo teorileri ve hayatının asıl anlamı sorusuyla boğuşan ana karakter Nikki’yi dinliyoruz. Lafı uzatmayalım, ve doğrudan Nikki’nin zihnine dalalım.

I Remember Now – Albüm, Nikki’nin bir hastanede gözlerini açıp geçmişini hatırlamaya çalışmasıyla başlıyor (benzer bir başlangıç Ayreon’un “The Human Equation”unda da mevcut, ki o albümün hikayesini de paylaşacağım bir gün). Radyodan ve hemşirenin sözlerinden anladığımız kadarıyla Nikki, bir şehrin ileri gelenlerini öldürmüş, ve gözetim altında hastaneye kaldırılmış. Nikki, geçmişini hatırlayamıyor, ama hatırladığı bir şey var – her şeyin nasıl başladığı, ve sadece kendisine söylenen şeyleri yaptığı. Yani hikayemizin şiddetli bir psikolojik manipülasyon altındaki bir başrol içerdiğini anlayabiliyoruz. Anarchy X – Adeta askeri bir tempoda enstrümanlar, ve adının Doktor X olduğunu öğreneceğimiz, coşkulu bir halka hitap eden bir lider… X'in söylevindeki “Özgür müyüz? Eşit miyiz? Bu ülke artık hepimiz için değil, yalnızca bazıları için!” sözleri, gelmekte olan devrimin sinyallerini veriyor. Revolution Calling – Nikki bize oldukça basit olan hayat görüşünü, oldukça basit şekilde sunuyor:
“Fiyatına göre her işi yaparım, tetiği çekmek dışında. Bunun için oldukça sağlam bir sebebe ihtiyacım vardı – ta ki Doktor X’i duyana kadar.”
Doktor X’in konuşması, Nikki’nin gözünü açmış gibi görünüyor – daha önce güvendiği bütün sistem, medyası, siyasetçi ve bankalarıyla beraber onun gözünde değerini yitiriyor. Nikki’nin Amerikan toplumuna ve onu beslediği yalanlara karnı doyarken, aklına tek bir düşünce hakim oluyor: “Devrim Çağrısı!”

Operation Mindcrime – Albüme adını veren bu şarkı, Nikki’nin kurulacak yeni dünyadaki rolünü benimsediği, ve hikayenin belli bir şemaya oturduğu kısım. Burada Doktor X, adının hakkını vererek yalnızca iyi bir vaiz değil, aynı zamanda şırınganın üstadı olduğunu Nikki’ye gösteriyor. X, Nikki’ye enjekte ettiği şeyin onu iyileştireceğini, anlamdan yoksun hayatına nihai bir anlam yükleyeceğini, kafasındaki soruları ve sorunları silip kendi sağ kolu yapacağını söylüyor. X’in ikna sürecinde kullandığı şu cümle, albümün hicvi değeri açısından çok kritik:
“Evlat, sistemde senin için de bir yer var. Ve evet, hiçbir şey imzalaman gerekmiyor.”
Artık hayatında bir amaç olan Nikki, X’in tek kişilik ölüm makinesine dönüşüyor. Bu makinenin nihai hedefi ise “Operation Mindcrime”ı, yani şu an süregelen yozlaşmış sistemdeki ana aktörleri ortadan kaldırma işini gerçekleştirmek. Ve kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, ama artık hayatını geri kazanmış olan Nikki, bütün şehrin hakkından gelme yoluna koyuluyor.
Speak – X’in endoktrinasyon ve manipülasyonu sonucu, Nikki artık kendisini bir tür mesih olarak görmeye başlıyor. Halkı da kendi yanında devrime çağırırken kullandığı önemli bir ifade var:
“İtaate eğilimliyim evet – bunun suçlusu da din”.
Tate bu kısmı yazarken muhtemelen muhafazakar Amerikan halkının çocukları beslediği dini dogmaların, onları yine aynı topluluğun aslen karşısında durduğu, radikal kült ve tarikatlara itebileceği endişesini taşıyor – ki bu ince tespiti bir konsept albümde görmek bence çok hoş. Nikki’nin “Ben silahlı ölüm meleğiyim, bana çektiğiniz acıyı anlatın, ve özgürce konuşun” sözleri de bir tür Işıkgetiren Lucifer metaforu aslında.

Spreading the Disease – Albümün siyasal din eleştirisi bu şarkıda had safhaya çıkıyor. William adında, X’e çalışan yozlaşmış bir rahiple tanışıyoruz. Rahip William, zamanında hayat kadınlığı yapan bir ergen kız olan Mary’yi güya sokaklardan kurtarıp bir rahibe yapsa da, Mary’yle yalnızca zorla ilişkiye girmekle kalmayıp, bir de X aracılığıyla kızı Nikki’ye sunuyor. Dinin kendisini arındıracağını düşünen Mary, bir korkunç yaşamdan bir başkasına savruluyor. Toplumun bu hastalıklı durumu nasıl görmezden geldiğine, ve ahlak tüccarlığıyla yayılmasına katkıda bulunduğu, şarkının nakarat bölümünde tekrar tekrar ifade edilse de, bir röportajda grubun gitaristi DeGarmo, bu şarkıdaki asıl eleştirinin dine değil, saygıdeğer konumdaki insanların yapabileceği kötülükler üzerine olduğunu söylüyor. Ben pek ikna olmadım açıkçası :P
The Mission - Nikki, gerçek bir travma mağduru gibi işlediği cinayetleri değil, ama bu cinayetlerin kendi psikolojisi üzerinde bıraktığı ağır etkileri hatırlıyor, ve üzerinde duruyor. Bu itaatkâr cinayetlerden sonra gelen ağır ve sözsüz hüzün ve boşluk hissine yalnızca Mary iyi gelebiliyor. Mary ile Nikki arasında ne geçtiğini bilmiyoruz, ama Nikki Mary’nin varlığı sayesinde biraz olsun huzur bulup, içinde olduğu durumu sorgulayıp perspektif kazanabiliyor. Geçmişte bulunduğu durumu, ve bir kurtarıcı arayşında olmanın ne büyük bir zaaf olduğunu hatırlıyor. Nikki’nin şarkının ortasında “Görevim dünyayı değiştirdi, ve beni gururlandırdı. Görevim dünyayı ve hayatımı iyi yönde değiştirdi.” şeklindeki düşüncesi, şarkı sonunda “Görevimizin dünyayı değiştirdiğini söyleyecekler, ve hepimiz gurur duyacağız”a dönüşüyor. Nikki, tam merkezinde olduğu devrimden kendi zihnini bir şekilde ayırabilmeye, ve benlik duyusunu yeniden kazanmaya başlıyor. Bu durum, Doktor X’in pek hoşuna gitmeyecek tabii.

Suite Sister Mary – Albümün en teatral, en uzun, en yavaş tempolu ve en dramatik şarkısına geliyoruz. Çünkü, şu ana dek sayısız cinayet işlemiş olan Nikki’yi, şu ana kadarki en zorlu sınavı bekliyor: “Rahibi ve Mary’yi öldür.” Şu ana dek hiçbir “görev”ini hatırlamayan Nikki, bu sefer yüzüne değen yağmuru, yanından geçen polis arabasının siren seslerini hatırlayacak kadar duygu dolu bu sefer. Şu ana dek kendisi dahil hiçbir canlıya vicdanı duygular belirtmemiş olan Nikki, Mary ile yoğun bir empati yapıyor, duyduğu elem onu Mary’yi öldürmekten alıkoyuyor. Mary'ye tek bir şey söylüyor:
“Bana inancını sunma, çünkü ona zaten sahibim. Bana, bize gereken şey, güven”.
Bu sözler, albümün derinleştiği yerlerden birisi, çünkü aslen güvene dayanması gereken inanç kavramının, manipülatif bir endoktrinasyonla insanı nasıl çok temel bir duygudan yoksun bırakabileceğini gösteriyor. İçinde güven duygusu olmayan bir inanç, gerçekten de tehlikeli. Nikki’nin Mary’ye duyduğu bu güven, yalnızca acılarına iyi gelmesinden dolayı değil – aynı zamanda Nikki, Mary’de kendini görüyor. İkisi de bir kötü hayattan bir diğerine savrulmuş, iyiye yönelik umutları suistimal edilmiş, kendi hayatında başrol olamamış piyonlar çünkü. Nikki, bu farkındalıkla içine düşmüş olduğu uykudan uyanıyor, Mary adına rahibi öldürüyor, ve Mary’den X’e, ve ikisine karşı kötülük işlemiş herkesi durdurabilmek adına yardım istiyor. Mary’nin cevabı ise oldukça hazin:
“İsa’nın kanı, artık çok derine işlemiş olan yaralarımı iyileştiremez.”
Sözlerin arasında, pederin yaşatmış olduğu cinsel travmanın, Mary ile Nikki arasında da bir soğukluğa sebep olduğunu anlayabiliyoruz. Artık Nikki’ye düşen tek bir şey kalıyor: Onu yeniden hayata döndüren kadını, artık hayata karşı bütün umudunu, hatta gözyaşlarını bile yitirmiş olan Mary’yi yeniden yaşama bağlamak.
The Needle Lies – Bu hızlı parçada Nikki, X ve yaptıklarıyla yüzleşmek için, doğrudan X’in sığınağına doğru yola koyuluyor. Ne kendisinin, ne de Mary’nin bu zulmün bir parçası olmayacağını X’e anlatıyor. Burada bir bağımlılık metaforu mevcut, çünkü X, ne yaparsa yapsın Nikki’nin onu gerçek anlamda bırakamayacağını söyleyerek yüzüne gülüyor. Ve Nikki, zaafını kollayan ve sürekli nefsini kendi damarlarında hatırlatan o maddeye, ve şırıngaya duyduğu öfkeyi, koluna kazıdığı “Şırıngaya asla güvenme - özellikle de adını çağırdığında” sözlerine yansıtıyor.
Electric Requiem – Albümün bir başka dönüm noktasına geliyoruz. Nikki, X ile yüzleşmiş halde, artık yeni bir hayata başlayabileceği düşüncesiyle kiliseye, Mary’nin yanına geliyor, lakin… Mary’yi kendi tespihiyle asılmış halde buluyor. Bunun bir intihar mı yoksa cinayet mi olduğunu, eğer cinayetse failin kim olduğunu bilemiyoruz. 1988’de yayımlanmış olan bu albümde Mary’nin ölümünün gizemi, ta 19 yıl sonraki bir canlı albüm DVD’sinde açıklanıyor – Doktor X, Mary’nin yanına giderek kendisinin yaşaması halinde Nikki’nin öleceğini söylüyor, ve hayata dair tüm umudunu yitirmiş olan Mary, bu tehdit sonrasında intihar ediyor. Yani X, Mary’yi normal yollarla öldürmek yerine, kızın Nikki’nin zihnini tamamen yok edecek bir şekilde ölmesini sağlamış. Pislik herif.

Breaking the Silence – Mary’nin ölümüyle deliye dönen Nikki, sokaklarda Mary’nin adını haykırarak dolaşıyor. Şarkıda Nikki kendisiyle, Mary ile ve kafasındaki fısıltılarla konuşup duruyor. Akıl sağlığını yavaş yavaş kaybetmeye başlıyor, ve saplanıp kaldığı bazı düşünceleri kafasında tekrar tekrar döndürmeye başlıyor.
I Don’t Believe in Love – Şehrin altını üstüne getirmiş, azılı bir suçlu olan Nikki'nin, sokaklarda deli divane bağırarak koştuğu için çabucak enselenmesi pek şaşırtıcı olmasa gerek. Polisler Nikki’ye karşı suçlamalarda bulunuyor, ve ona karşı olan kanıtları öne sürerek ondan açıklama bekliyor. Nikki ise hala kaybettiği aşkında kalmış halde polisleri umursamadan rahiplerle, gizli örgütlerle, ve en önemlisi de aşkın koca bir yalan olduğuyla ilgili zırvalıyor. Anlaşılacağı üzere önce yaşadığı toplum tarafından, sonra da o topluma karşı yeni bir düzen kuracağını söyleyenler tarafından ihanete uğrayan Nikki, artık son umudunu bağladığı kadının da ihanetini kaldıramıyor. Zihni, artık geri dönülemez bir noktanın ötesinde, bir şeyler arıyor.
Waiting for 22 – Bu tatlı enstrümental parçada Nikki ile beraber biz de Mary’yi, ve akıbetini düşünüyoruz. Mary’nin yaşının 22 olduğunu da bu şarkıyla öğreniyoruz aslında. Demek ki zavallı kızın son altı senesi, rahip William’ın sistematik istismarıyla geçmiş.
My Empty Room – Nikki hücresinde, hala içinde bulunduğu gerçekliğe yarı-bağlı halde Mary’yi düşünüyor. Yaşadığı onca olaydan sonra, zihninin bir travma tepkisi olarak tek bir geceye saplanmasının sonuçlarını, artık gelmiş olduğumuz albüm sonunda görüyoruz.
Eyes of a Stranger – Hikayenin sonuna, belki de en başına gelmiş bulunuyoruz. Nikki, girmiş olduğu zihni durumdan en sonunda çıkıyor, ve yaşadığı her şeyi yeniden yaşıyor. Yaşadığı şeyler aklında canlı kalsa da, belki de kalıcı olarak yitirdiği bir şey var: Kendisi. Aynaya bakıyor, gördüğü gözler bir yabancının gözleri. “İnsanlar, yabancı gözlerden kaçarlar” diyor Nikki. Ama hayatı bir oraya bir buraya savrulmakla geçmiş olan Nikki’nin, en sonunda durulduğunda gördüğü gözler de yabancı kendisine. Bu yüzden kendi gözlerinden, aynalardan kaçıyor. Çünkü aynalar yalan söylemez, ve kendi gözlerinin arkasında, kendisine hayatı boyunca söylenmiş yalanlar yatıyor. Ve en sonunda, yeniden hatırlıyor…
Buraya kadar geldiyseniz, derin bir nefes alalım. İsterseniz son şarkıyı ilk şarkıya bağlayan bu nefesi almayarak, Nikki’nin içerisinde hapsolduğu kısır döngüyü deneyimlemeye çalışabilirsiniz. Ben şahsen Geoff Tate’in sözlerini, ve anlattığı bu katmanlı hikâyeyi çok eşsiz buluyorum – ki kendisi de bu albüm fikri aklına estiği zaman Queensrÿche’ın bütün üyelerini tek tek ikna etmiş, bu vizyon bir gerçeğe dönüşsün diye. Nitekim başarılı da olmuş…
Operation: Mindcrime’ın 2006’da sürülmüş bir ikinci kısmı da mevcut. Bu ikinci albümde hem ilk albümde bulutlu kalan bazı noktalar aydınlanıyor, hem de hikâyenin bambaşka bir boyutunu öğreniyoruz. Belki uzak bir günde o albümü de anlatır, bu güzel hikâyeyi de yeniden anımsamış oluruz. Hatırlayabilmek güzel şey, tabii geçmişinizde bir örgüt adına çalışan madde bağımlısı bir ölüm makinesi değilseniz. Sağlıcakla kalın!
Comentarios