Oyun sektöründen tutun film sektörüne kadar birçok alanı etkileyen bir albümle bugün sizlerleyim. Alternatif Metalin en baba albümlerinden biri olan PHOBIA...
Sanırım seneler geçtikçe insanların eskiye olan özlemi bir tık daha artıyor. O eski tadı ve sesleri günümüzde arıyor, ya da hiç bilmediğimiz bir köşede keşfedilmeyi bekleyen şarkıları bulmak için uğraşıyoruz. Bunun örneklerini ilk başta ben de olmak üzere herkes yaşamıştır. Yeni şarkılar dinledikçe, bazen kalıplarımızın dışına çıktığımızda denk gelebildiğimiz gibi bazen bir oyundan bazen de bir filmden bunun gibi çokça örnek bulabiliyoruz. Bu konuya değinmemin sebebi bazılarımızın bu albümü Spider Man filmi ile tanımasıydı. Çıktığı dönemde büyük patlama yaparak uzun süre listelerde kalan bu albümü yakalayamayan yeni kuşak neyse ki film yapımcıları tarafından fark edilmiş ki bir tık değeri bilinmiş demek istiyorum.
E hadi biraz gruptan bahsetelim o halde; Breaking Benjamin 1999 yılında hem grubun solisti hem de gitaristi olan Benjamin Burnley ve davulcu Jeremy Hummel tarafından kurulmuştur. Çıktıkları ilk yıldan itibaren büyük ses getirmiş, hiçbir zaman kendilerini unutturmayarak sektörde büyük bir yer edinmiştir.
Albüme gelecek olursak; çıktıkları zaman çok kısa sürede tükenerek listelere 2. sırada girmeyi başarmıştır. Ayıca albüm, grubun en hızlı ve en çok satan albümü de olmuştur.
13 Şarkılık albüm her açıdan zamanımıza adını altın harflerle yazdırmış, çoğu şarkısıyla akıllarda kalmıştır. Ki birazdan albümdeki şarkılara geçince beni çok daha iyi anlayacaksınız. Sözleriyle ve anlattıklarındaki anlamlarla resmen içimizi okuyarak, bizi bize anlatan şarkılara imza attıkları bu albüm için durduğumuz kabahat e hadi başlayalım o zaman;
Bizi karşılayan ilk şarkı: Intro
İlk saniyelerde bir kapı açılarak bizi içine çekiyor, ordan bizi havaalanına götürerek adeta yolculuğumuza bizi başlatıyor, gitarın sesi içimize işlerken arkadan uçağın sesi geliyor (ayrıca buradaki uçak sesleriyle vokalist Benjamin Burnley'in uçak korkusuna da değinmişlerdir) ve 2. şarkımıza dünyanın en güzel geçişlerinden birini yaparak geçiyoruz.
The Diary Of Jane
Akustik versiyonu da olan herkesi derinden sarsan bir şarkı ile devam ediyoruuuuz. Bu şarkıyı arkadaşımla konuşurken şu yorumu yapmıştı "Şarkıyı dinlerken insanların hayatında ne kadar yerim olduğunu sorgulamama sebep oluyor." Sanırım bu örnekten sonra bana diyecek pek bir söz kalmıyor, sizi de şarkının ellerine bırakıyorum...
O sırada benim favorilerimden olan Breath'e geçiyorum;
Ayrılık acısı mı yaşıyorsunuz? Buyrun yara bandınız geldi.
Resmen bir film senaryosu yazarmışçasına yazılan sözleri, karşılıksız ya da bir tarafın daha çok sevdiği diğer tarafın gittikçe soğuduğu durumu bize anlatmış, biraz sinir biraz hüzün ile süslemiş, aşk acısını iliklerimize kadar hissetmemize sebep olmuş, en son da intikam ateşiyle depresyondan çıkmamız için bizi silkeleyerek yavaş yavaş içimize küçük nefret tohumları ekerek bizi de bağırmaya, o ruh halinde çıkmaya çağırmış resmen.
Son olarak Outro...
Intro ile Outro arasındaki kurdukları bağlantıya cidden bayılıyorum. Albümün başında bizi alan arabaya geri dönerek adeta " Yolculuğumuz burada bitti, son durak." dermişçesine arabadan inip kapıyı kapatıyoruz. Albüme de bu şarkı ile veda ediyoruz.
Gerçekten herkesin kendinden bazı parçalar bularak "İşte bir şarkı olsam bu olurdum." dermişçesine duyguları çok iyi işledikleri bu albümü herkesin dinlemesi ve de dinlettirmesi gerektiğini düşünüyorum. Arada daha değinmek isteyip de sözlerimin anlatamayacağı, ancak sizin kendinizen, hayatınızdan ve de yaşadıklarınızdan anlamlar yükleyip değerli kılacağınız parçalara bakmanız için aşağıya linkini de hemen bırakıyorum...
Müzikle kalın, görüşürüüz.
Albümün tamamı:
Comments