Bugün, hayatımda yer edinmeyi başarmış bir Radiohead klasiği üzerine yazıp çizeceğim. Radiohead 30 seneyi aşkın süredir müzik yapan ve bu süre zarfında dünya çapında sevilmiş birçok başarılı eser ortaya koymuş bir grup. Ancak aralarında bir şarkı var ki bana göre kendini dünya tarihinde yazılmış diğer tüm şarkılardan farklı bir pozisyona getirmeyi başardı. Evet bildiniz: Street Spirit.
Bu şarkıyı özel kılan şey ise "Bu şarkının teması budur." gibi bir cümle kuramıyor olmamız. Şarkının teması aşk, siyaset, yaşanmış olaylar falan değil. Bu şarkının kendisi başlı başına bir tema zaten . Thom Yorke bir röportajında bu konu hakkında şöyle diyor: “Street Spirit bizim en saf şarkımız, ama onu ben yazmadım. O kendisini yazdı. Biz sadece onun habercileriydik, onun biyolojik katalizörleri. Onun özü benim için tam anlamıyla bir gizem, ve biliyorsun, asla bu kadar umutsuz bir şey yazmaya çalışmazdım.”
Şarkının sözlerini bende uyandırdığı düşünceler üzerinden incelemeye başlayalım.
“Rows of houses, all bearing down on me
I can feel their blue hands touching me
All these things into position
All these things we'll one day swallow whole
And fade out again and fade out”
--------------------------------------------------------------------
“Sıra sıra evler, hepsi üzerime doğru geliyor
Onların bana dokunan hüzünlü ellerini hissedebiliyorum
Düzen içinde olan tüm bu şeyler
Bir gün bütünüyle yutacağımız (sineye çekeceğimiz, kabulleneceğimiz) tüm bu şeyler
Ve yine solup gidecek, solup gidecek.”
Son derece akılda kalıcı, depresif bir arpej girişinden sonra tahmin edildiği gibi depresif sözlerle giriliyor şarkıya. Kişideki karamsarlığın artık zirve yaptığını “Sıra sıra evler, hepsi üzerime doğru geliyor. Onların bana dokunan hüzünlü ellerini hissedebiliyorum.” sözleriyle anlamak mümkün. Sonrasında “Düzen içinde olan tüm bu şeyler. Bir gün bütünüyle yutacağımız (sineye çekeceğimiz, kabulleneceğimiz) tüm bu şeyler.” sözleriyle dünyada bazı şeylerin değişeceğine dair umudunun kalmadığını, gün geldiğinde tüm bu şeyleri istemesek de “kabullenmek” zorunda kalacağımızı anlatıyor. “Ve yine solup gidecek, solup gidecek.”
“This machine will, will not communicate
These thoughts and the strain I am under
Be a world child, form a circle
Before we all go under
And fade out again and fade out again”
--------------------------------------------------------------
“Bu makine ifade edemeyecek
Bu düşünceleri ve altında kaldığım baskıyı
Dünya çocuğu ol, bir halka oluştur
Hepimiz dibe çökmeden önce
Ve yine solup gitmeden önce, solup gitmeden önce”
Şarkının ikinci kısmında umutsuzluğun sebebini anlamaya başlıyoruz. “Bu makine, bu düşünceleri ve altında kaldığım baskıyı ifade edemeyecek.” sözleri dünyada hızla gelişen teknolojiyi, makineleşmeyi, bunun sonucu olarak da insanın insana yabancılaşmasını ve hayatın artık asla eskisi gibi olmayacağını bize anlatıyor. Evet bu makine duyguları anlatamayacak; ama asıl umutsuzluk insanların da modern dünya ile birlikte makineleşmesi, birbirine yabancılaşması ve özünü kaybediyor olması. İşte tam bu noktada “Dünya çocuğu ol, bir halka oluştur. Hepimiz dibe çökmeden önce.” diyerek çözümün yine bizim içimizde olduğunu, dünyanın bu ortak sorununun, insanların artık kafayı kaldırıp birbirlerine bakması ile çözüleceği anlatılıyor. “Ve yine solup gitmeden önce, solup gitmeden önce”
“Cracked eggs, dead birds
Scream as they fight for life
I can feel death, can see its beady eyes
All these things into position
All these things we'll one day swallow whole
Fade out again
Fade out again”
------------------------------------------------------------------
“Kırık yumurtalar, ölü kuşlar
Yaşam için savaştıkça çığlık atıyorlar
Ölümü hissedebiliyorum, onun boncuk gözlerini görebiliyorum
Düzen içinde olan tüm bu şeyler
Bir gün bütünüyle yutacağımız (sineye çekeceğimiz, kabulleneceğimiz) tüm bu şeyler
Ve yine solup gidecek, solup gidecek.”
Ölüm gerçeğini ve dünyada bir an bile durmak bilmeyen kaosu anlatan bir sahne çıkıyor karşımıza. Bu kez modern çağın yapaylığı değil, doğrudan doğruya doğadaki hüzün ve çaresizlik anlatılıyor. Kısa bir betimleme ile kaçınılmaz olan şeyin hüznü anlatılabiliyor ve bu sahneyi gören insan bazı şeylerin kaçınılmaz olduğunu fark ediyor.
“IMMERSE YOUR SOUL IN LOVE
IMMERSE YOUR SOUL IN LOVE”
Ve şarkının en sevdiğim kısmı. Bana göre dünya müzik tarihinin en iyi sonlarından biri. Bunca depresif sözün ve karanlık atmosferin ardından umut vaat eden bir final. Yazının sonu da şarkıdaki gibi olsun.
Thom Yorke’tan tüm insanlığa öneri niteliğinde: “Ruhunu aşka/sevgiye daldır.”
Comments