Gerek plak şirketleri Atlantic Records ile yaşadıkları anlaşmazlıklar, gerek grubun önemli üyesi ve kurucularından olan Criss Oliva’nın ani ölümü sebebiyle ve aynı zamanda Amerika müzik kültürünün de o dönem Avrupa kadar metal müziğe alışkın olmamasından kaynaklı, çoğu seveni tarafından hak ettiği değeri nispeten göremediği düşünülen müzik grubu: Savatage. Ve heavy/progresif metalik melodilerin şahane harmanlandığı büyülü albümleri: Gutter Ballet.
Savatage'ın vokali Jon Oliva, izlediği The Phantom of the Opera müzikalinden çok etkilenir ve yaptıkları müziğin gidişatını değiştirmeye karar verir. Bu noktada, değişimi net olarak hissetmeye başladığımız 'Gutter Ballet' albümünü yaratırlar.
Grubun beşinci albümü olan 11 şarkılık 1989 stüdyo çıkışlı Gutter Ballet, ilk albümlerinde duyduğumuz power metal havasından ziyade biraz daha heavy/progresif unsurlar barındırıyor.
Albüm kapağından başlamak gerekirse; opera binasına benzer şatafatlı bir salon, salonun ortasında bir balerin, salon girişinde hayalet benzeri silüetler ve albümdeki şahane soloların habercisi niteliğinde birbirine bağlı gitar ve piyano görüyoruz. Albümün ismine ve temasına oldukça uygun ve çarpıcı bir kapak olduğunu düşünüyorum.
Albümün açılış parçası olan Of Rage And War ile helikopter sesleri eşliğinde güçlü bir giriş yapıyoruz. Parça, adından da anlaşılacağı üzere savaşı, anarşizmi, terörizmi konu ediniyor ki bunu zaten agresif metalik rifflerle ve bir o kadar agresif olan sözleriyle hissettirmeyi gayet başarıyor.
''Like there's nothing better to do Who's the loser in the end?''
Jon Oliva’nın, The Phantom of the Opera müzikalinden esinlenmesini en çok hissettirdiği ve albümde ikinci sırada yer alan Gutter Ballet parçasına geçiyoruz. Of Rage and War parçasının agresifliğinden sonra daha dramatik ilerliyor. Hatta öyle ki, bence, balerin ve hayalet silüetleri en çok bu şarkıya yakışıyor.
''Still the orchestra plays On a dark and lonely night''
Albümün üçüncü sırasında Temptation Revelation var. Gutter Ballet ve When the Crowds Are Gone parçaları arasındaki bütünlüğü sağlayan ve Criss Oliva'nın şahane gitar riffleriyle dolu enstrümantal bir 'geçiş' parçası olarak düşünebiliriz.
Albümün gözdelerinden, çoğu kişinin favorisi: When the Crowds Are Gone. Gutter Ballet aslında bir konsept albüm değil. Şarkıların işledikleri temalar da duygular da birbirinden çok ayrılıyor; fakat Gutter Ballet, Temptation Revelation, When the Crowds Are Gone ve hatta albümün beşinci parçası olan diğer enstrümantal geçişi Silk and Steel, birbirini çok başarılı tamamlıyor. When the Crowds Are Gone; Jon Oliva'nın, tabiri caizse sesiyle döktürdüğü, dramatik piyano ve gitar rifflerine yakışır şekilde sözleri de oldukça etkileyen albümün başarılı parçalarından biri.
''The story's over when the crowds are gone When the crowds are gone And I'm all alone''
Sırada She's In Love parçasını dinliyoruz. Buraya kadar devam eden dramatik, kasvetli ve büyülü hava She's In Love ile kırılıyor. Albümdeki diğer parçalara oranla, heavy metalde duymaya alıştığımız güçlü ve hareketli ritimleri daha çok içeriyor. Basit ama keyifli bir şarkı.
Albümün yedinci parçası: Hounds. Gitar performansı olarak albümdeki en iyi parça olduğunu düşünüyorum. Müzikal açıdan son derece karamsar ama bir o kadar da dinamik yapısıyla beni en çok şaşırtan şarkı Hounds oldu. 'Evet artık bitti galiba' dediğim her anda şahane sololarla yeniden başladı.
''Can you hear them in the night?''
Oliva'nın çığlığı ile tekrar yükseliyoruz; The Unholy. Her ne kadar The Phantom of the Opera sonrasında tarz değişikliğine gitme gibi bir istekleri olsa da power metal havasını hissettirmekten kaçınmıyor.
Mentally Yours, temiz ve sakin bir piyanoyla başladığı halde çok geçmeden Hounds'ın devamına yakışır şekilde power metal ağırlıklı ilerliyor. Bu parçada bahsi geçen Timmy dışında, dinleyenlerin de akıllarını kaybettirmeyi amaç edindiklerini düşünüyorum.
Albümün balad niteliğinde diğer bir gözdesi ve naçizane, en sevdiğim parçası: Summer's Rain. Jon Oliva'nın sesiyle o kadar etkileyici başlıyor ki direkt parçanın havasına kapılıyorsunuz. Duygu olarak kesinlikle When the Crowds Are Gone ile benziyor. Aynı zamanda Criss Oliva gibi bir dehanın değerini en çok anladığım parça, Summer's Rain oldu.
''Sometimes you got to believe Beyond yesterday I'm gonna find my way In the summer's rain''
Albümde en eğlenceli bulduğum şarkı: Thorazin Shuffle. Sadece CD versiyonunda, bonus parça olarak yer alıyor. Diğer şarkılar kadar öne çıkmasa da atmosferik ve güçlü gitarıyla dinlemeye değer.
Albümün ilk halinde yer almayan; fakat 2011'de yayınlanan versiyonunda, akustik halde iki şarkı daha var: Alone You Breathe ve Handful Of Rain. İyi ki var!
Comments