Herkese selam Ayça ben! 2020 yılında Instagram'dan grubun resmi hesabıyla iletişime geçmiştim ve kısa bir sohbetimiz olmuştu. Türkiye konseri duyurulunca hiç vakit kaybetmeden hemen bilet aldım çünkü hayatımın önemli bir kısmını bu adamların çello çalmasına hayranlık duyarak ve hatta: “Neden ben de böyle olamayayım?” diye düşünüp bazı girişimlerde bulunarak (sonuçsuz tabii ki) geçirmiştim. Sonra dedim ki neden olmasın? Zaten gelen kutularındayım, dolayısıyla attığım mesajı yine görecekler dedim ve röportaj isteğimi ilettim. Sıcak yaklaştılar, menajerleriyle iletişime geçip konser günü için sözleştik. Benim için çok özel olan o röportajı sizlere en doğal haliyle aktarmaya çalıştım.
Grubun diğer üyeleri Eicca ve Perttu ile tanıştık fakat konser öncesi meet and greet, sound check derken programda gecikmeler olduğu için röportajı Paavo ile gerçekleştirdim. Dünyanın en tatlı ve samimi insanlarından biri olabilir. Menajerler gergindir, bilirsiniz. Bize verdiği 12 dakikayı neredeyse 30 dakikaya uzatan Paavo, muhteşem birisin, teşekkürler!!! Ek olarak muhteşem fotoğrafçımız Deniz Kıvılcım’a sadece harika fotoğrafları için değil; ben heyecandan ölürken yanımda olup desteklediği için de kocaman sevgiler.
Röportaj: Ayça Beyazsaç
Fotoğraflar: Deniz Kıvılcım
Ayça: Burada olmak ve burada olmanız harika! Sizi küçük yaşımdan beri takip ediyorum ve sizin sayenizde çello çalmayı gerçekten çok istedim ama başarılı olamadım! Metal ve klasik müziği birleştirme yolculuğunuzda birçok insana ilham verdiniz, bunu gerçekten takdir ediyorum! O kadar heyecanlıyım ki doğrudan sorularıma geçeceğim, uygunsa?
Paavo: Ama önce bana şunu söyle; ilk defa 27 yıl önce buraya gelmiştik.
Ayça: 27 mi?
Paavo: Sen o zaman doğmuş muydun? :D
Ayça: Bunu söylemekten nefret ediyorum ama 27 yaşındayım aslında… :D
Paavo: Evet, 27 yıl önce burada ilk kez çaldık. Kemancı adında bir rock kulübü vardı.
Ayça: Evet, Kemancı, her şeyin başladığı yerdi. Türkiye'de rock ve metal müzik sahnesinin şekillenmesinde öncü bir rol oynadı. İlk orada mı çaldınız?
Paavo: Orası... Ürkütücü bir yerdi, bilirsiniz, yangın çıkış kapısı bile yoktu. Sahnenin arkasındaki kapıyı açarsanız direkt sokağa falan açılıyordu ama atmosfer harikaydı. Neyse, korkutucu bir yerdi. Biz oradayken yangın falan çıksaydı kesin ölmüştük. :D
(Aslında genel olarak Paavo bir müzisyen olarak mekanın müzik yapmak için çok zor olduğunu, uygun koşulların olmadığını belirtmek istedi. Onun konuşmalarından ve Eicca'nın sahnede: ‘’Hey Kemancı Tayfa Burda mı?’’ diye soruşundan anlıyoruz ki kitleden onlar da çok etkilenmişti ve kalıcı bir iz bırakmıştı. Ayrıca Eicca'nın söylediğine 3 kişi ses çıkardı. Kemancı tayfa emekli ve bodruma yerleşti muhtemelen. :D Bir de ben kaldırdım ama yalan tabii portakalda vitamindim o dönem.)
Ayça: Aaa O zamanlar ayrıca Şebnem Ferah ile de iş birliği yaptınız. Bu nasıl gerçekleşti ve nasıl bir deneyimdi?
Pavoo: Sanırım bu, 25 yıl önce falan oldu. Şebnem Helsinki'ye geldi, "Perdeler"i ikinci stüdyomuzda kaydettik. İlk ve üçüncü albümlerimizi de orada kaydettik. Güzel ve farklı bir deneyimdi. Buraya ilk geldiğimizde bize mükemmel rehberler eşlik etti. Birkaç iyi adam biri Nikki. Bizi hep misafir ettiler, hâlâ onlarla temas halindeyiz. Bugün burada olacaklar.
Ayça: Nikki Wild'dan mı bahsediyorsun?
Paavo: Evet, deli ama iyi kalpli biri. O adama dikkat edin. :D
Ayça: Kesinlikle dikkat ederim! :D
Ayça: Bu aslında ilk sorum değildi ama çok merak ediyorum. Kemancı, Türk rock müziği dinleyicileri için çok özel bir yer. O zamanlar hatırladığınız, oraya ait özel bir anınız var mı?
Paavo: Müzikten bahsediyorsak, bu inanılmaz bir deneyimdi. Bu tür rock mekânları küçük sahnelere sahip ve her zaman tıklım tıklım dolu. Aşırı sıcaktı, korkunçtu. Özellikle çellolar için bu çok zor çünkü çello tondan çıkıyor ve birbirimizi duyamıyorduk.(Burada çellonun teknik bir bölümünden bahsedip sıcaktan eriyebildiğini ve bunun yaşandığını ifade etti.) Ama rock müzikte önemli olan ne? O insanlarla ortak bir duygu yarattık. Bu sadece müzik değil enerji paylaşımıydı. Bu en iyi etkileşim yolu. O ortamda birlikte yarattık ve Kemancı gibi bir yerde bu muhteşemdi. İnsanlar o zamanlar metal müziğe açlardı. Bize sevgi verdiler ve biz de onlara verebileceğimizin en iyisini verdik. Orada iki kez çaldık. Aynı ziyarette Boğaziçi’nde (MSGSÜ) de performans sergiledik. Seyirciler kıyıda oturuyordu.
Ayça: Böyle bir şey hatırlıyor olabilirim. :D
Paavo: Orada olmadığına yemin edebilirim hahaha! :D Büyük gemiler geçiyordu, dalgalar oluşturuyordu ve sahnede duramıyorduk. O gösteriden sonra gerçekten deniz tuttu hepimizi. Hayatımızda çaldığımız en garip gösterilerden biriydi ama yine de güzel anılar var. İstanbul'a belki 10 kere geldim. Bugün ilk defa Ayasofya'yı ziyaret ettim.
Ayça: Sizin için nasıl bir deneyimdi?
Paavo: Harika. Bir rehberimiz vardı, bu yüzden uzun süre sırada beklemek zorunda kalmadık. :D Bu tür tarihi yerleri görmek paha biçilmez bir deneyim. Bu ülkenin tarihi hakkında birçok kitap okudum, biliyorsunuz, büyük bir tarih hayranıyım. Burada tarihin varlığını hissedebiliyorum. Sizleri seviyorum.
Ayça: Aww biz de sizi seviyoruz.
(Henüz hiçbir sorumu soramamıştım. Sohbet o kadar organik bir şekilde gerçekleşti ki menajerin bize verdiği 12 dakikayken sorularımı 15. Dakikada sormaya başlamıştım.
Ayça: Peki, artık sorularıma geçebilir miyim?
Paavo: Evet ama o kâğıtlara ihtiyacımız yok, biliyorsun değil mi? (Soruların olduğu kâğıda bakıp gülerek bırakmamı istedi ve soruların çoğunu soramadan akışta bir sohbet gerçekleştirdik.)
Ayça: En azından bazılarını sorayım?
Paavo: Tamam Tamam, elimden geleni yapacağım.
Ayça: Metal ve klasik müziği harmanlamanıza neyin ilham verdiğini ve doğası bu kadar güzel bir ülkede bu kadar ağır müzik için ilhamı nasıl bulduğunuzu paylaşabilir misiniz?
Paavo: Ne kadar vaktin var senin ? (Bunun cevabının çok uzun olacağını belirtiyor.) :D
Ayça: Aslında sizin için çok vaktim var ama hmmmm. (Kapıya bakarak)
Paavo: Apocalyptica'dan ve geçmişimizden bahsediyoruz, biz klasik müzisyenlerdik. Bu, 6 yaşımızdan beri klasik müzik dünyasında yaşadığımız anlamına geliyor. Ailem, büyükbabamlar hepsi klasik müzisyendi.
Ayça: Hâlâ klasik müzik çalıyor musunuz?
Paavo: Ne zaman pratik yaparsam, klasik müzik çalarım. Bazı konçertolar çalıyorum, hassasiyetimi korumak zorundayım ama biz tipik klasik müzisyenler değiliz; dürüst olmak gerekirse arkadaşlarımın çoğu da öyle değil. Her zaman yeni şeyler denedik ve bir şeyleri birleştirdik. Klasik müzisyenlerin sadece klasik müzik dinlediği bir klişedir. Biz geniş bir yelpazede müzik dinliyoruz ama metal elbette farklı. Rock ve caz müziğiyle geçmişim var. Eicca davul çaldı, Perttu gitar çaldı. Hepimizin içinde bir rock yönü vardı. Geçmişte yaptığınız birçok şeyden ilham alıyorsunuz. Sadece belli bir müzik türüyle kendinizi sınırlamak bence çok sıkıcı olur. Metal çalmak, müzik sevgisi ve birlikte çalma keyfinden geldi. Biz sadece eğlenmek için tüm bunları yaptık, başarı planımız yoktu. Öylece oldu işte.
Ayça: Metallica cover'larıyla başladınız ve yıllar içinde özgün eserlerle ilerlediniz. Bu geçiş nasıl gelişti? Apocalyptica'nın benzersiz sesini bulması için hangi adımları attınız?
Paavro: Aslında başlangıçta Sepultura, Slayer, Pantera ve Metallica şarkılarını da çaldık ama ilk albüm için sadece Metallica'yı seçtik, düzgün bir konsept yaratmak istedik. Gösterilerde çalmaya başladığımızda bu grupları repertuvarımıza ekledik ve üçüncü albümde kendi şarkılarımızı da ekledik. Albüm kaydetmeye başladığımızda, bunu nasıl yapacağımıza dair bir deneyimimiz yoktu. Bizden önce, 70'lerde klasik enstrümanlar kullanarak rock müzik yapan gruplar vardı ama bu çok yaygın değildi. Gerçekten öncü bir iş yapmamız gerekiyordu. Hangi efektleri kullanmanız gerektiğini, hangi aletleri nasıl kullanmanız gerektiğini düşünmek zorundaydınız. Başlangıçta sesler korkunçtu. :D Ahahah tabii bu çok kişisel bir fikir. Eğer albümlerimizi baştan sona dinlerseniz her albümde ilerlemeyi duyabilirsiniz. Sesi nasıl büyüteceğimizi ve daha hassas hale getireceğimizi öğrendik. Hep kontrastlar olmalı diye düşündük; bazen sert, agresif ve güçlü, bazen de hassas ve güzel. Bazen nazik olmalı ve bazen de… (Burada sessiz bir çığlık atmaya çalıştı.)
Ayça: 'Apocalyptica Plays Metallica vol.2' albümünüzde Cliff Burton'ın baslarını kullandınız. Bu yaratıcı karara nasıl vardınız ve Cliff Burton'ın mirasını bu şekilde korumak sizin için ne ifade ediyor?
(Burada biraz yavaşlanıyor ve gözler ıslanıyor ben dahil. Bana ne oluyorsa?)
Paavo: Cliff Burton'ın besteleri benim için... Metallica'da ilerici biriydi. Diğer adamlar daha çok thrash metalciydi ama Burton müzik teorisini daha fazla biliyordu ve bilgisi farklıydı, yani daha üst düzeydeydi. Ayrıca sanırım diğerlerinden yaş olarak büyüktü. Diğerlerine müzik numaralarını öğretiyordu. Onun müziklerinde bir farkındalık var. Call of Ktulu (kısmen onun şarkısı) yıllardır bu şarkıyı yapmayı planlıyorduk, bu yeni değildi aslında. Sonra düşündük ki orijinal Burton kaydını albümümüze dahil edebilir miyiz? Bu bir mucizeydi, ailesinden ve Metallica yönetiminden izin almak… Metallica ailesine ve Burton'ın ailesine teşekkür borçluyuz. Düşünsene, Lars ya da James’i arıyorsun ve diyorsun ki: "Hey James, Burton'ın kaydını albümümüzde kullanabilir miyiz?" Çok duygusal bir andı. Bu sihri gösteriyormuş gibiydi. Başkasının kaydı üzerine çaldık. Burton kendini grubun ruhu olarak tanımlardı. (aawwww)
Ayça: Finlandiya, dünya çapında metal müziğin önemli merkezlerinden biri olarak bilinir. Ülkenizdeki metal kültürü ve bunun müziğiniz üzerindeki etkisi hakkında neler söyleyebilirsiniz? Finlandiya'nın müzikal geçmişi Apocalyptica'nın başarısında nasıl bir rol oynadı?
Burada menajer gelip bana: "Hadi artık, vaktiniz dolalı 15 dakika oldu!" der gibi bakıyor.
İki soru daha, sonra çıkacağım dedim.
Paavro: Git ve bekle lütfeeeen geliyorum. :D
Menajer: Bir programın var...
Paavro: Evet, git, git hadi artık. :D
(Bu esnada çok mutlu oldum çünkü düşünsenize müzikleriyle büyüdüğünüz grubun üyesi size saygı duyuyor ve sohbetinizi bitirmeden sizi oradan göndermek istemiyor. Gerçekten saygı duyulası biri. Henüz 20lerinde iki genç olarak (Deniz muhteşem fotoğrafçımız ve ben) gururlandık tabii.
Ayça: Menajere döndüm; Paavro çok konuştu, benim suçum değil, sorularımı soramadım… :D
(Ve gitti nihayet.)
Paavro: Metal müzik her zaman ana akım gibiydi. Finlandiya'da her zaman güçlüydü. Özellikle 80'lerin sonu ve 90'lar, bu alanda birçok grubun çıkmasına neden oldu. Pop müziği ülkemizde o kadar başarılı değildi.
Ayça: Apocalyptica'nın gelecekteki projeleri neler? Yaklaşan albümler veya işbirlikleri hakkında ipucu verebilir misiniz?
Paavro: Sana dürüstçe söyleyebilirim ki, bu konuda henüz bir bok bildiğimiz yok. :D
Ayça: Nasıl yani?
Paavo: Yazın albüm çıkardık, dört ay önce. Şu anda turnemiz var. Yeni bir şeyler için iki yılımız var. Sanat yapmak çok plan gerektirmez bilirsin sadece başlar ve yaratırsınız. Göreceğiz.
Ayça: Son bir soru o zaman. :D
Ayça: Türkiye'deki önceki konseriniz oldukça heyecan verici ve coşkuluydu. Türk hayranlarınıza ve Kritikzine okuyucularına ne söylemek istersiniz?
Paavo: Türkiye'deki birkaç konserimizin iptal edilmesine çok üzüldük. Organizasyonu yapan kişiler iptal etti çünkü ekonomik kriz vardı. Bu korkunçtu ve bunun için hiçbir şey yapamadık ama burada olmak her zaman güzeldi. Dinleyici her zaman enerjisini hissettirdi. Burayı seviyoruz :)
Hey Kritikzine okuyucuları size sadece şunu söyleyebilirim; hayat kısa, hayatınızı yaşayın, çevrenizdeki insanları sevin, müziğin tadını çıkarın, sevdiğiniz şeyleri yapın ve iyi bir kalbe sahip olmaya çalışın…
Teşekkürlerimizi ilettik ve vedalaştık.
Konser alanında yerimizi aldık, çello ve metallica klasiklerinin birleşiminden doğan sihrin tadını çıkardık. Vokal kısımları tüm seyirci tarafından söylendi. Bir kez daha tüylerim diken diken oldu ve müziğin birleştirici gücünü tekrar hatırladım. Dinleyicilerle kurulan bağ, coşkulu tezahüratlarla birleşince ortaya harika bir atmosfer çıktı. Apocalyptica sadece müzik değil aynı zamanda tutku ve samimiyetle dolu bir deneyim sundu; bu konser, akıllardan silinmeyecek bir anı olarak hafızalarda yer buldu!
コメント